BEN BİLİRİM, SÖYLERİM DE...

-Kaçanı,

kaçıranı,

göçeni,

göçüreni,

götüreni,

götürüleni,

çürüyeni,

çürütüleni iyi bilirim.

-Siyaseti, siyaset ettiğini, etik'in, "etek" hale dönüşme hikayesini, o hikayeyi düşüneni, olgunlaştıranı, yazıp, seneryolaştıran müptezellerin kim, ya da kimler olduğunu iyi bilirim.

-"Al küllah, ver takke" diyeni, "al, al, al" ile doymayanı, "Allah'tan korkmuyor, kuldan utanmıyormusun?" kelamını askıya asıp, yaşamından çıkaranı, "illa ki ben, illa da ben" gömleği giyerek, ar-haya bilmeden, sıkılmadan, hicap duymadan etrafta "adam" kimliği ile dolaşan dallamaları iyi bilirim.

-Yalan bulamadıkları zaman doğru ve doğruları söylemek zorunda kalan, itiraf ile iftiranın kul hakkı yemek olduğunu bildiği halde inatla ısrarla bunu yapan, "yalancı şahitliğin asla ve katta affı olmaz, olamaz" düsturu ile hareket etmeyen "kaşarlanmış soytarıları" iyi bilirim.

-Bu dünyanın öteki tarafı da var.. Orayı düşünün, unutmayın, unutturmayın, ona göre yaşayın, ona göre davranın" anlayışından fizan kadar uzaklaşan "avcarlanmış hırboları" iyi bilirim.

-"Kazma ilen vurdum, bana gül verdi.. Benim sadık yarim kara topraktır" diyen unutulmaz ozan Aşık Veysel'in vasiyet dolu sözlerini "vasfiye" olarak algılayacak kadar danalaşan, dandikleşen, dangalaklaşan öküzleri iyi bilirim.

Bunları ben bilirim de...

Kendilerini bilmesi gereken "tereyağlanmış hanzolar" bilmiyor, bilmek isteniyor sa...

Gayrısı;

"Bir bilene" kalır değil mi?